PARİS İKLİM ANLAŞMASI NEDİR ?
Paris Anlaşması 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz ise Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
ANLAŞMANIN HEDEFLERİ NELERDİR ?
Anlaşma, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun ortadan kaldırılması bağlamında BMİDÇS’nin uygulamasını geliştirmeyi hedeflemektedir. Anlaşmanın uzun dönemli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulması; ilave olarak ise bu artışın 1,5°C’nin altında tutulmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesi olarak ifade etmektedir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum kabiliyetinin ve iklim direncinin arttırılması; düşük sera gazı emisyonlu kalkınmanın temin edilmesi ve bunlar gerçekleştirilirken, gıda üretiminin zarar görmemesi diğer bir temel hedef olarak belirtilmektedir. Son olarak, düşük emisyonlu ve iklim dirençli kalkınma yolunda finans akışının istikrarlı hale getirilmesi hedefler arasında yerini almaktadır.
ENERJİ SEKTÖRÜ BU ANLAŞMADAN NASIL ETKİLENDİ?
Küresel sıcaklık artışının bu seviyede sınırlandırılması için 2025’e kadar emisyonların azaltılmasına yönelik güçlü politikaların hızla devreye alınması gerekirken, bu sayede enerji sektöründen kaynaklanan emisyonlar 2020’deki yaklaşık 34 gigaton karbon eş değeri seviyesinden 2050’de 9 gigatona (yüzde 75) düşürülebilir.
Arazi sektöründen kaynaklanan emisyonlar ise 2020’deki yaklaşık 6 gigaton karbon eş değeri seviyesinden 2050’ye kadar azaltılarak karbon emisyonu yutağı haline getirilebilir.
Emisyonların güçlü politikaların uygulanmasıyla 2025 sonrası düşüşe geçeceğinin tahmin edildiği analize göre, kapsamlı politika değişiklikleriyle 2030’a kadar yollardaki tüm araçların yaklaşık yüzde 30’u elektrikli olacak ve elektrikli araçlardaki artış petrol talebindeki düşüşü hızlandıracak.
Rüzgâr ve güneş enerjisi 2030’a kadar küresel elektrik üretiminin yüzde 30’undan fazlasını karşılayacak ve bu oran bugünkü seviyenin yaklaşık üç katına ulaşmış olacak.
Küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması için ise söz konusu politikalar yetersiz kalırken, 2025’e kadar tüm dünyada ormansızlaşmaya son verilmesi, Çin dâhil tüm ülkelerin 2035’e kadar kömürden çıkışı gerçekleştirmesi ve 2045’e kadar küresel olarak yüzde 100 temiz enerjiye geçişin sağlanması gerekiyor.
ANLAŞMA SONRASI ÜLKELERİ NELER BEKLİYOR?
Gerek belirtilen hedeflere ulaşmada, gerek diğer maddelerde uygulamada “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi prensip olarak benimsenmiştir. Buna göre ülkelerin küresel iklim eylemlerine, kendi imkanları doğrultusunda mümkün mertebe katkı sunmaları öngörülmüştür.
Ülkelerin ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler ilkesi uyarınca gerçekleştirecekleri azaltım, uyum, finans, teknoloji transferi ve kapasite inşası konusundaki Anlaşma’nın temel hedefini yerine getirmeye yönelik faaliyetlerinin yer aldığı “Ulusal Katkı Beyanlarını” her 5 yılda bir sunmaları öngörülmüştür.
Emisyonlarla ilgili ülkelerin verdikleri beyanlar dört ana grupta toplanabilir.
Mutlak azaltım: Belli bir yıldaki emisyon seviyesi referans alınarak (örn. 2000), hedef yıldaki emisyonların bu seviyenin altına indirilmesi.
Tavan emisyon yılı: Ülkelerin ulusal emisyonlarının en üst seviyeye (tavan)ulaşacağı yılın belirlenmesi ve bu yıldan itibaren emisyonların azaltılması.
Referans senaryodan azaltım: Ülkelerin mevcut politikaları altında atmosfere salacakları sera gazı miktarını referans senaryo kabul edip, emisyonların bu senaryodaki seviyenin altına indirilmesi.
Emisyon yoğunluğu hedefi: Ülkelerin birim ekonomik çıktı başına ürettikleri emisyonların belli bir seviyeyi aşmayacağına ya da bu yoğunluğun azaltılacağına dair açıkladıkları hedefler.
PARİS ANLAŞMASI SONRASI TÜRKİYEYİ NELER BEKLİYOR?
Türkiye, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde Sözleşme Sekretaryasına sunmuştur. Türkiye’nin ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya (BAU) göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması öngörülmüştür.
TÜRKİYE’NİN ANLAŞMAYA TARAF OLMASI EKONOMİK BİR YÜK YARATIR MI?
Tam tersi! Araştırmalar, Türkiye’nin aktif bir iklim politikası yürütmesi halinde milli gelirinin %7 artacağını gösteriyor 6 . Türkiye enerjide %70’lerin üzerinde dışa bağımlı ve bu bağımlılığın temel nedeni petrol, doğal gaz ve kömür. İklim krizini durdurmak için yapmamız gereken bu üç fosil yakıtı kullanmayı bırakmak ve yerine güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak. Yenilenebilir enerji kaynaklarının herhangi bir yakıt maliyeti yok dolayısıyla dışa bağımlılık söz konusu değil.
İlk yatırım sırasında bazı ekipmanlar ithal edilse de, bu durum kömür ve gaz santralleri için de geçerli. Rüzgar ve güneşi merkeze alan bir enerji dönüşümü, teknoloji içeriği yüksek bir sanayi gelişimini de beraberinde getirebilir. 7 Ayrıca güneş ve rüzgardan elektrik üretim kapasitesinin artması sanayi üretimindeki değer zincirini de önemli oranda büyütecek; güneşte 15-25 GW’lık kapasite ilaveleri 0,8 milyar dolar olan üretimi 6,8 – 11,3 milyar ABD doları kadar artırabilir.